Türkoloji dar manasıyla, Türk dili ve lehçelerini
inceleyen; geniş manasıyla geçmişten bugüne Türlerin dilini, tarihini,
edebiyatını ve folklörünü inceleyen bir bilim alanıdır. Türkoloji, Türkiyat
veya Türklük bilgisi, Türk’e ait bütün değerleri araştırıp inceleyen ve bu
alanda çalışmalar yürüten bilim alanıdır. Bu bilim, Türklüğün her alanda korunma,
var olma ve varlığını yüceltme bilimidir. Türkolog ise Türklüğü araştıran,
öğrenen, kendini alanında yenileyen , bilgisini arşivleyen, gelişmeleri ,
görevi gereği takip edebilen kimsedir.
Türkler
arasında Kaşgarlı Mahmut ile başlayan
Türkoloji çalışmaları daha sonraki yıllarda sürmekle beraber Osmanlı döneminde
çok önem verildiği söylenemez. 15. yüzyılda yaşayan Çağatay şairi Ali Şir
Nevai,
dönemin
edebiyatçılarının durumunu şu şekilde özetliyor: “Türk'ün bilgisiz zavallı
gençleri kolay sanarak Farsça şiir söylemeye özeniyorlar. Bir insan etraflı ve
iyi düşünse Türkçede bu kadar genişlik, incelik, derinlik dururken bu dilde
şiir söylemenin daha mükemmel daha beğenilir olacağını anlar.” Bu duruma bir son
vermek ve Türkçeyi geliştirmek isteyen Nevai kaleme aldığı manzum ve mensur
eserlerle dile büyük bir katkı yaptı. XV. yüzyılda Nevai’nin
çabalarıyla Türk aydınları Türkçeye yöneldiler ve böylece Türkistan’da bir
Çağatay edebi dili ortaya çıktı.
Anadolu
sahasına baktığımızda; Türkçe, 13. yüzyılda halk arasında konuşulmasına karşın
devlet yazışmalarında kullanılmamaya başlandı. Unutulma tehlikesiyle karşı
karşıya kalan Türkçenin kaderi, Konya çevresinde kurulan Karamanoğulları
Beyliği hükümdarı Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277’de yayımladığı bir fermanla
değişti. Avrupa’da Türkoloji alanında
çeşitli çalışmalar yapılsa da Türkiye’de 20. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar
Türkoloji araştırmaları içinde yer alan çalışmalar ancak Osmanlı Türkçesi ve
sözlüklerden oluşuyordu. Bu bilim dalının gelişmesinde Cumhuriyetin ilanından
sonra Fuat Köprülü’nün girişimiyle İstanbul Üniversitesine bağlı Türkiyat
Enstitüsü bu bilimin gelişmesinde etkili oldu diyebiliriz. Türkoloji ile benim
ilgime gelecek olursak yaşadığım bir anekdotla anlatmak isterim:
İki yıl önce Dünya’nın yirmi birinci
paraleline kadar yaklaştım. Coğrafya kitapları doğru söylüyor, burada yer
çekiminden olacak insan kendini daha hafif hissediyor. Mısır- Sudan sınırındaki
Uluslararası Hurghada Havalimanı’ndayım. ‘’Neden Türkoloji?’’ sorusuna yanıt
aramamı Mısırlı bir pasaport polisi sağladı. Beni sorgusuz sualsiz
pasaportumdaki ay ve yıldızdan ötürü tutuklamıştı. Bu tutukluluk sürecinde birçok
ülkeden insan yanımdan geçmiş, gitmiş bense maruz kaldığım ve birçok yurt
dışına giden insanın da maruz kaldığı durumun saiklerini düşünmeye başladım. ’Neden
Türkoloji?’ diye sormadan önce ‘’Neden Türk’’ diye sordum. Türk olmak Tanrı’nın
bir lütfuydu. Türk’ün dilini ve edebiyatını anlamak Kaşgarlı Mahmut, Yunus Emre
ve Ali Şir Nevai gibi şahıslardan sonra nihayet bana da kaderin cilvesi olarak
nasip oluyordu.
Az
önce bahsettiğim havalimanına girme sebebim : Araplara Türkçe öğretmekti. Bir
proje vesilesiyle dilimi öğretmeye gitmiştim. Bana yabancı gözlerle bakan
Fıstıkçı Şahap’tan Kenyalı Asiye’ye birçok kuralın silsilesini öğretmem
gerekiyordu. Evet , bir öğretmendim. Tüm bunları bir Türk’e öğretmiştim.
Öğretmeyi de bilirdim ama söz konusu bir yabancıydı ve en ufak bir dil fonemi
(ses birim) hemen dikkatlerini çekiyordu. Sorguluyorlardı: ‘’Neden böyle?’’ Bu
sorgular beni başka sorgulara götürdü ve Türkçeyi temelinden öğretmek için
dilimizin tüm kurallarının mantığına vakıf olmaya karar verdim.
Türkoloji seçme nedenim: Şansla geldiğim bu necip ırka biraz layık
olabilmek ve Adriyatik’ten Çin Seddi’ne bu ana sütü dili herkese
tattırabilmek, Türkçemizin ve Türk edebiyatımızın müthiş cevherini insanlığa
tanıtabilmek. Bunun için birkaç saat değil bir ömür hapse atsa beni gayri Türkler Türk’ün dilini , kültürünü
engelleyemeyecekler.
Türk Maarif Davasının Naçizane Neferi
Hatice
TUTUCU
Yorumlar
Yorum Gönder