Ana içeriğe atla

Dimyat'ta İlk Günler ve Ras-el Bar

  




  İlk günler benim için ne kadar karışık geçse de düzenimi oturtmaya başladım . Artık kalacak bir evim var . 30 Ağustos Perşembe günlerden ilk stajım için Yeni Dimyattan Eski Dimyata gitmek zorundayım ancak bu nasıl olacak nereden gitmem gerekiyor ne yapmalıyım ? Aklımda bir sürü soru ... Yardım çok geç kalmadı Ferhat isimli bir Aiesec yetkilisi bizi stajımızı yapacağımız  yere gitmemiz için otobüse bindirdi . Otobüs dedimse öyle kocaman  Türkiye standartlarında bir otobüs gelmesin aklınıza :) 
  

    Burada şehirlerarası veya şehiriçi bütün otobüslere 'Mikrobus' deniyor . Küçücük insanlarla sıkış tepiş oturduğunuz oldukça rahatsız bir otobüscük kendileri :) Tabi ne dil biliyorum ne yol geçtik otobüsün en ön koltuğuna . Biraz İngilizce biraz beden dili ile anlaşmaya çalıştık . İndiğimiz yer çok kalabalıktı ve kaybolduk yetkililerle iletişimde kaldık ancak onlar bize yardım edene kadar biz yolumuzu ara sokaklara girip çıkarak bulduk . İnsanlar değişik gözlerle bize bakıyor ve hatta soru sorunca kaçanlar çok tuhaf manzalardı bunlar...
   

    Artık okulumdayım Türkçe dersi olan sınıfa girdim . Çok heyecanlı ve meraklı gözlerle bir sandalyeye oturdum . Benim heyecanlı olduğum kadar öğrencilerde bir o kadar heyecanlıydı . Arap asıllı Türkçe Öğretmeni , bizi tanıttı ve artık dersleri bizim anlatacağımızı söyledi . Ders başladı ... Öğrenciler sandığımdan daha iyi Türkçe konuşuyorlar , anlaşabiliyorduk . Her şey ilk ders harikaydı . Sürekli bir merak içinde sorular soruyorlardı ve ders bitti tam kapıdan çıkacağım arkadan bir öğrenci sesleniyor 'Fotoğraf çekilebilir miyiz? ' Evet , tabi ki neden olmasın dedim ancak işte her şey bundan sonra başladı . Her öğrenci tek tek fotoğraf çekilmek istiyor . Nedenini asla anlayamadım ve çok tuhaf geldi . Adeta kendimi ünlü gibi hissettim o an  ve çok şükür fotoğraf faslı bitti evime doğru yol aldım . Yolları ezberlemeye çalışıyordum çok dikkatli bir şekilde her sokağı her caddeyi beynimde fotoğrafladım adeta .
     
    Bugün günlerden cuma ve tatil. Oysaki işe daha dün başlamıştım . Çok çabuk tatil oldu :) Burada resmi tatil Cuma günü ve hafta başı pazar . Pazartesi sendromu olmadan bir ay geçirdik :) O zaman tatilse bunu değerlendirmeliydim. Dimyat'a yakın mesafede olan Ras-el Bar adlı bir sahil kasabası vardı . Söylenene göre çok canlı ve hareketli eğlenceli bir yer. Yine Lunaparkımızın önündeki Otobüs duraklarına geldik ve gerekli otobüse bindik. 20 dakika sonra sanki başka bir dünyaya gelmiştik . O pisliğin ve karışıklığın içinden , temiz sokakları olan daha elit kesimin yaşadığı , lüks evlerin olduğu bir yer . Sahile doğru indik . Kimseler yoktu çok sakindi . Burada gündüz kimse yaşamıyor arkadaşlar . Gündüz herkes uykuda gece ise sokaklar , cafeler , restoranlar , parklar ve bahçeler çok dolu. Bu durum ilk zamanlar bize tuhaf gelse de zamanla ayak uydurduk . Evet gelelim Ras-el Bar'a sahil Mısır' a  göre fazla temizdi .Lüks gemiler kıyıya demir atmış ve deniz oldukça berrak . İlerliyoruz artık Akdeniz ve Nil Nehri'nin karışmadığı noktaya gelmek istiyorduk . O bölüme gelmeden bir bekçi bizi karşıladı . Türk olduğumuzu hemen anladı biz bunun şaşkınlığı bitmeden adamın Devlet adamlarımızı saymaya başlamasıyla tekrar bir şaşkınlık daha geçiriyoruz :) Her şey çok tuhaf ve komikti biraz sohbet ettikten sonra bekçi amcayı geride bıraktık ve Nil artık Akdeniz'e karışmıyor . Çok değişik bir denge var uzun süre denizi seyrettim . Daha sonra bol bol fotoğraflar ... Karşı tarafımın Türkiye olması bana güven veriyordu belkide bu yüzden bu yerleşim yerini daha çok sevdim .  Artık yorulmuştuk sıcak yüzümüzü yakmaya başladı .Yürümekte zorluk çekiyorduk . Akdenize kıyısı olan Hawaii Kafe'de biraz soluklandık . Ortam çok güzel ve serindi dalgalar kıyıya çarptıkça güneşin sıcaklığını biraz olsun azaltıyordu . Çok şükür uzun bekleyiş ardından garson geldi ve naneli limonatalarımızı söyledik. Burada garsonlar çok ama çok yavaş onları beklerken açlıktan ölebilirsiniz aman dikkat . Ama güzel bir tarafı ise bütün kafelerde harika limonatalar yapılıyordu Türkiye'de bu kadar doğal olup aynı zamanda ucuz olan bir limonata denemedim . Mısır'da güzel şeylerde keşfediyoruz , içecekler gibi :) Şimdi ise hedefimiz bütün doğal içeceklerin tadına bakmak , eğer buralara yolunuz düşerse mutlaka ama mutlaka denemelisiniz ...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yabancılara Türkçe Öğretimi Etkinliklerim

WORDWALL Tanışma ŞİMDİKİ ZAMAN IYOR A1   Şimdiki Zaman RESİM&KELİME Gelecek Zaman EMİR KİPİ SINIFTAKİ NESNELER A1 Nesneler Genel   Renkler Sayılar Günler  Hâ l ekleri  BEDENİMİZİ TANIYALIM-DEMBA BA  KİŞİ ZAMİRLERİ   AYLAR MEVSİMLER A1.GENEL TEKRAR SAAT KAÇ? Meyveler Yer Edatları Yer Edatları 2 Yer Edatları (ALTINDA-ÜSTÜNDE-İÇİNDE) Meslekler Meslekler Resim Bulmaca Geniş Zaman Fiil& Resim Tüm kipler&şahıs ekiyle cümle kurma oyunu   Zamire uygun şahıs ekini bulma KAHOOT 1. TANIŞMA    Tanışma 2 2. Gelecek Zaman 3. İsim Cümleleri 4. Saat 5. İyelik Eki 6. Akrabalar 7. Şimdiki ZAMAN 8. Temel Sıfatlar 9. Belirli Geçmiş Zaman 10. Ev 11. Meslekler 12. Meslekler 2 13. Sayılar Kıyafetler https://prezi.com/view/tOWmW7wpExPsq8hw2Zvr/ ZAMAN  https://padlet.com/2ogretmen1kitap/zaman

Okumamı Atatürk Emretti/Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde

Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde Atatürk’ün emriyle çevrilmiş ve tüm eğitim camiasına önerdiği; öğrencilerin ve öğretmenlerin okumasını emrettiği bir kitaptır. Kitabın adından mülhem Beyaz Zambaklar Ülkesi : soğuk iklimi ve coğrafyasında bolca yetişen zambakları ile ünlü Finlandiya’dır . Finlandiya 19.yüzyıldaki İsveç ve Rus işgali sonrası geç kavuştuğu bağımsızlığına rağmen bugün öğretmenleri sayesinde eğitimin dünyadaki öncüsü ve refah seviyesi yüksek olan ülkelerden biri haline gelmiştir. Finlandiya eğitim sistemi birçok ülkeye model ve -uygulanmasa dahi- Türk Eğitim sistemine de ilham olmuştur.   ''Tarih bazı milletlerin ve devletlerin feci sonlarını yazdığı gibi, bazı devletlerin ve milletlerin ilerleme ve yükselmesini yazmak için de parlak sayfalar açmaktadır.'' Bu kitapta; eğitim öncüsü Snelman’ın bir medeniyeti eğitimle, kültürle ve çalışmayla tüm Fin halkının müşterek katılımıyla nasıl inşa ettiğine ve Finlandiya’nın gerçek hikayesine şahitlik edece...

3 GÜNDE 500 SAYFA? - KAFAMDA BİR TUHAFLIK

Okumak konusunda tembel olduğumu düşünürüm.Kitapçıların,sahafların,kütüphanelerin yalnızca ince belli kitaplarına uzanırdı elim hep şimdiye dek.Peki çoğu kitabı sonuna gelmeden bırakırken, üç günde beş yüz sayfayı nasıl okuyuverdim? Önceki yazılarımızda okuma alışkanlığını kazanmanın yollarından ve bizim okumak için neler yaptığımızdan bahsetmiştik.Aslında okumak için temel gereksinim güdüleyici bir eser bulmaktır.Eğer şuana dek okumakla pek aranız yoksa sizi çağıran doğru kitaptan başla-ma-dığınızdandır. Küçükken İstanbul'da geçen yıllarımda şehrin sonu gelmez gürültüsü ve büyüleyici büyüklüğü hakkında düşünürdüm.Sokak,okul ve aile üçleminde herkes gibi karakter çizerdim kendime ergenliğimde. Şehir ve ben de büyümeye devam ettik.Düşünmeye hep devam ettim.Çoğu şeyi anlamlandıramazdım bazan. Sözün özü: Kafamda bir Tuhaflık vardı. Bir tavsiye üzeri elime aldığım Orhan Pamuk'un Kafamda Bir Tuhaflık romanındaki Mevlut karakteri bugüne kadar kendimi aradığım karakterle...