Türkiye'nin topraklarının yüzde 3'ü Avrupa'da yani Trakya'da yüzde 97'si ise Asya Kıtası'ndadır. Yüzde 3 deyip geçmeyin zira bu yüzde üçü bitirmek bile üç yılımı aldı :) Cennet Türkiye'nin diğer birçok yerinde olduğu gibi Avrupa'daki kentlerimiz Edirne ve Tekirdağ'dan da sonra Kırklareli'nin saklı kalmış ve pek ziyaret edilmeyen rotalarına ulaşmak arzusu bizi sabah saatlerinde yola çıkardı.
Rotamızı belirledik.Bir Roma kenti ve Kanuni'nin fetih güzergahındaki durak olan VİZE , VİZE'nin saklı kalmış cenneti KIYIKÖY, bir Jules Verne romanından taşmışı andıran etkileyici görüntüsüyle DUPNİSA MAĞARALARI ve
en sonunda Kırklareli.
Demin saydığım gittiğimiz bu yerler birbirinden hayli uzak ve malesef toplu taşıma ile ulaşmak mümkün değil.Ama eğer bir arabanız varsa mükemmel bir haftasonu kaçamağı olduğunu söyleyebilirim
İZLEDİĞİMİZ ROTA:
VİZE İLE BAŞLAYALIM
Vize tarihi Kırklareli tarihinden eskidir.
Artık harabeye dönen Vize Kalesi'nin burçları şehrin doğal bir terası haline gelmiş.
Kalenin biraz aşağısında bulunan Gazi SüleymanPaşa Cami ya da diğer adıyla Küçük Ayasofya Kilisesi ; 6.yüzyıla ait bir mimari. Mamur edeni Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcı'ndan da tanıyacağınız İmparator Justiyen
Mabed, Osmanlı sultanlarından I.Murat'ın kardeşi Süleyman Paşa tarafından camiye çevrilmiş ve 14.yüzyıldan beri cami olarak kullanılmakta.Kilisedeki İsevi izler ise hala duvarların arasında yaşamakta.
tabi Vize bunlarla bitmiyordu. Arkelojik kazılarda bulunan şehrin iki adet tiyatrosu günümüze kadar dayanamayarak maalesef gözlerimiz önünde erimişti.Antik tiyatro harabesini bulmak istesek de bulamadık ve yola devam ettik.
VİZE'DEN SONRA KIYIKÖY
Arkamızda üzgün tarihi boynu bükük bırakarak ve zihnimiz ülkemizin kıymetini bir türlü bilemediğimiz düşüncelerinde iken Kıyıköy'ün uzun ve dönemeçli yollarında bulduk kendimizi. Batı'dan Doğu'ya ya da Doğu'dan Batı'ya geçmek ne kadar kolaysa güneyden Karadeniz'e ulaşmak bir o kadar zordu. Kıyıköy Vize'nin bir kasabası olmasına karşın biraz sonra yaşatacağı güzellikten habersiz uzun ve bitmez bir yoldu ki çok kez vaçgeçme eşiğine geldik.
Dupnisa Mağaraları'nın İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen sakin olması ilk başta bizi şaşırtmıştı.Ama gördük ki yol o kadar uzun ve sapa idi ki İstanbulların işgaline neden hala kapalı imiş anlamış ve görmüş bulunduk :)
Rotamızı belirledik.Bir Roma kenti ve Kanuni'nin fetih güzergahındaki durak olan VİZE , VİZE'nin saklı kalmış cenneti KIYIKÖY, bir Jules Verne romanından taşmışı andıran etkileyici görüntüsüyle DUPNİSA MAĞARALARI ve
en sonunda Kırklareli.
Demin saydığım gittiğimiz bu yerler birbirinden hayli uzak ve malesef toplu taşıma ile ulaşmak mümkün değil.Ama eğer bir arabanız varsa mükemmel bir haftasonu kaçamağı olduğunu söyleyebilirim
İZLEDİĞİMİZ ROTA:
VİZE İLE BAŞLAYALIM
Vize tarihi Kırklareli tarihinden eskidir.
Artık harabeye dönen Vize Kalesi'nin burçları şehrin doğal bir terası haline gelmiş.
Kalenin biraz aşağısında bulunan Gazi SüleymanPaşa Cami ya da diğer adıyla Küçük Ayasofya Kilisesi ; 6.yüzyıla ait bir mimari. Mamur edeni Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcı'ndan da tanıyacağınız İmparator Justiyen
Mabed, Osmanlı sultanlarından I.Murat'ın kardeşi Süleyman Paşa tarafından camiye çevrilmiş ve 14.yüzyıldan beri cami olarak kullanılmakta.Kilisedeki İsevi izler ise hala duvarların arasında yaşamakta.
tabi Vize bunlarla bitmiyordu. Arkelojik kazılarda bulunan şehrin iki adet tiyatrosu günümüze kadar dayanamayarak maalesef gözlerimiz önünde erimişti.Antik tiyatro harabesini bulmak istesek de bulamadık ve yola devam ettik.
VİZE'DEN SONRA KIYIKÖY
Arkamızda üzgün tarihi boynu bükük bırakarak ve zihnimiz ülkemizin kıymetini bir türlü bilemediğimiz düşüncelerinde iken Kıyıköy'ün uzun ve dönemeçli yollarında bulduk kendimizi. Batı'dan Doğu'ya ya da Doğu'dan Batı'ya geçmek ne kadar kolaysa güneyden Karadeniz'e ulaşmak bir o kadar zordu. Kıyıköy Vize'nin bir kasabası olmasına karşın biraz sonra yaşatacağı güzellikten habersiz uzun ve bitmez bir yoldu ki çok kez vaçgeçme eşiğine geldik.
Ta ki şu manzara ile karşılaşıncaya kadar.
Hep bildiğimiz Karadeniz'in bir de böyle bir yüzü varmış,insan denizlere varınca tüm sıkıntıdan arınırmış. Bir de takipçilerimize sürprizimiz var:TAKO ŞÜKRÜ
Tako Şükrü lakaplı bu abimizin rehberliğinde koy boyunca bir gezintiye çıkıyoruz.Yanımızda kaplumbağalar,tekneler, sahil restoranları ve elbette mavi ile yeşilin muhteşem uyumu .@meftunbirokur'un adresini verene yalnızca 20 TL'ye bu turu gerçekleştiriyor abimiz. Şimdiden iyi fotoğraflar yakalamanız dileğiyle :)
Kıyıköy'de yalnızca doğal güzellik var sanmayın.Burası eski bir Roma kenti demiştik.Tabii Roma demek özellikle 4.yüzyıldan sonrası için Hristiyanlık demek. Kıyıköy'de tıpkı Kapadokya'da olduğu gibi oyma bir manastır var.Bir dağ eteğinde: Aya Nikola Manastırı.
Ve son durağımız DUPNİSA
Dupnisa Mağaraları'nın İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen sakin olması ilk başta bizi şaşırtmıştı.Ama gördük ki yol o kadar uzun ve sapa idi ki İstanbulların işgaline neden hala kapalı imiş anlamış ve görmüş bulunduk :)
Sizi ince ve kıvrımlı bir Orman yolu bekliyor.1,5-2 saatlik bir yolculuk sonunda sarkıtların,dikitlerin yarasaların ve dünya dışı bir dünyanın ürünüymüş gibi duran mağaranın seyriyle baş başasınız.
Umarım keyifli bir yazı olmuştur.İçinizdeki merak duygusunun hiç bitmemesi dileğiyle.
Şimdiden iyi yolculuklar
unutmayın #YolAçıkyolaçık
Yorumlar
Yorum Gönder